28 Aralık 2016 Çarşamba

Kanepe

Kanepe köşede öylece duruyordu. Doğru yere konmamıştı. O bundan emindi ama başka bir yerde bulamamıştı. Ev zaten kutu kadar. Kirası uygun. Başka ne yapacaktı? O annesinin sesini dinlemektense bu hiç bir boku sığdıramadığı tek oda ve salon denilen o odadan da küçük odada yaşamaktı. Kapıda kapanmıyordu tam olarak. Bir kaç kanca, bir kilit ile şimdilik idare ediyordu. Hasan efendi. Ay kapıcılara artık 'efendi' denmiyor kızım. Annesinden ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın sesini atamıyordu işte. Sürekli bir yerden başını uzatıp ona hala öğreteceği çok şey olduğunu hatırlatıyordu. "Annenim ben. Anneler öğretir." İyi hoş da ne öğretecekti? Bir erkeği en kısa yoldan nasıl çıldırtırsın? Evden kaçmasına nasıl yol açarsın? Komşularla nasıl rekabete girersin? Dekolte giymemiş gibi yapıp, aslında dekolte nasıl giyersin? Komşunun kocasını nasıl ayartırsın? Kapı çaldı. Zıpladı. Sonra güldü kendine. Annesi çok uzaktaydı şimdi. Gelemezdi zaten. Hasan efendisiz Hasan geldi. "Abla şu lavaboyu yapayım mı?" Yana çekildi, Hasan girdi eve. "Çok sürer mi? Derse geç kalmak istemiyorum!" Hasan ona baktı. Tek dişi dökülmüş ağızını kocaman açıp "Şip şak abla...bizim hanım kızıyor ama napalım..ben şipşak." İçi çekildi. Hasan mutfağa girdi. Telefonu da daha bağlamamışlardı. Kimi arayacaktı şimdi? Hasan çıktı mutfaktan. "Kapıyı ört ablam...soğur sonra şuncacık ev." Güm diye kapattı kapıyı Hasan, uzandı, yerdeki çantasından tornavidayı alırken eli değdi. Baktı, ağızını açıp gülümsedi. "Şip şak abla... her ihtiyacında buradayım." Duvara yapıştırdı bedenini, Hasan'ın ayak kokusu yayıldı yüzüne. Hasan doğruldu. Gözlerini ondan ayırmadı. Kapı çaldı. Sinirle açtı Hasan. "Bula bula burada mı ev buldun!" Annesi dekoltesiz dekoltesi, lüle lüle dökülen kızıl saçları ve o çok tanıdık parfümüyle Hasanı kenara itip kızına sarıldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder