5 Aralık 2016 Pazartesi

Bozacıııı

Bu akşam dışarısı çok soğuk. Kesiyor. Eve yürürken kat kat giyinmiş olsam da üşüdüm. Sonra köpekleri gezdirmem gerekiyordu. Kaytarmak istedim. Yapamadım. O eve gelince dünyalar onların olmuş, hayattaki en değerli insan girmiş gibi heyecanlarından utandım. Daha sıkı giyindim çıktım. İyi geldi soğukta yürümek. Temiz, berrak bir hava karı davet eder gibiydi. Şimdi çayımı demledim, birazdan bir kitap ve bir çay ile kıvrılacağım bir köşeye. Ve tam o anda beni çok eskilere götüren bozacının çağrısı geldi. Uzaktan, derinden, yıllardır değişmeyen vurgusu, tonlamasıyla bir dolu anı yığdı etrafıma. Babaannemin evi. Levent'te. Akşam saati. Sıcak, yuva duygusu. Yorganlar, yer yatakları, dışarıda soğuk bir hava. Arka balkonun önü açık, mezarlığa bakıyor. Yüksek yüksek binalar dikmişler çok ileriye. Işıkları sarı sarı geceyi aydınlatıyor. Yan binadaki kadınla pencerelerimizin arası dört adım belkide. Kahve yapıyor. Bulaşıkları bitirdi. Sonra mutfağının ışığı sönüyor. Babaannem'in evinde karanlık mutfakta ocağın mavi ışığı yanıyor. Buram buram çay kokusu evi dolanıyor. Meyve konmuş orta masaya. Televizyonda birşeyleri izliyoruz. Belki bir misafir gelmiş. Birisi meyveleri soyuyor, dilimliyor, tabakta sunuyor. Çay kokusuna portakal kokusu karışıyor. Sohbet, kahkaha var. İçeride bir çocuk uyuyor. Salonda hayat devam ediyor. Babaannemin kokusu çay kokusuna karışıyor. Sokuluyorum. Öpüyor başımı, güvendeyim. Ne kadar çokuz, ne kadar benziyoruz, ne kadar aitim o zamanlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder