23 Temmuz 2012 Pazartesi

Beyaz Fillere Benzeyen Tepeler

Kadın ve adam oturuyorlardı 
Uzakta beyaz dağlar vardı
Gara girmek üzereydi Barselona - Madrid treni.

"Seninle gelirim" dedi Michael.
Sylvie Burger King'in penceresinden dışarı baktı, gözü penceredeki parmak izlerine takıldı. Ellerini masadan çekti, üzerine yapıştığını hissettiği yağ tabakasını silmek ister gibi etrafta birşeyler arandı.
"Bir şey mi aradın?" Michael sadece Sylvie'e bakıyordu.Sadece ona bakabiliyordu.
"Gelme. İstemiyorum" dedi Sylvie, çantasından çıkartığı ıslak mendille ellerini sert hareketlerle silerken.
Michael utandı. Bu sözlerin onu bu kadar rahatlatmasından utandı, sevişmelerinden utandı, gençliğinden, çaresizliğinden, daha tüyleri henüz oturmamış bedeninden utandı.

Kadın üzgündü, üzgündü, üzgündü
Adam düşündü, düşündü, düşündü
Aşkımız bitmesin isterim dedi.

"Aşkımız bitmesin Sylvie" dedi. Utancını yutup ellerine uzandı.
"Gitmem lazım" Sylvie hızla ayağa kalktı, çantasını omzuna attı. Bakamadı Michael'a, sevemedi onu artık.
"Görüşmeyelim Michael. Beni arama lütfen" dedi. Yağlı cam kapıları ittirerek dışarıdaki sıcak güneşli güne çıktı.
Randevusu 2'deydi. Bir buçuk saat burada olursun demişlerdi. Operasyondan sonra biraz bekleteceğiz demişlerdi. Kliniğin pencerelerine bakan tarafa geçti Michael.
...
Aralarında bir masa vardı
ve hüznün aşılmaz engelleri


Ataol Behramoğlu'nun "Hemingway'in Bir Hikayesinden  Çağrışımlarla" şiirinden çağırışımlarla :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder