6 dakikalık yazılar...saçmalama hakkı, özgür yazma, serbest yazılar...hepsi sadece günde 6 dakika
30 Ekim 2016 Pazar
İnce
İnce ince yağdı yağmur. Yürümek istedim ama damlalar o kadar inceydi ki ıslanamadım. Islanmadıkça yağmurda olmanın bir anlamı yok diyerek bir kafeye girdim. Çay söyledim. Çay yok dediler. Kahve içtim. Sütlü istedim. Çocuk Cafe au lait dedi. Yok sütlü dedim. Öyle dedi. Onu da kabul ettim. Bahçede oturdum, kahvem soğudu. Bir kedi geçti..siyah beyaz. Hava soğudu. Yan masada kızlar votkalı boni bondan bahsetti. Saçma dedim. Gençliğimi hatırladım. Belki de gençlik demeliydim. Zaman geçti. O hep geçiyor. Dur desen de fıtratında değil...duramıyor. Ben zaman mıyım anne? Ben neden duramıyorum? Belki de zaman zihnim, ben dursam da o hiç durmuyor. Makina gibi, yağlanmaya bile ihtiyaç duymayan bir makina gibi çalışıyor, üretiyor, yaratıyor. Her makina dinlenmeli arasıra. Bir fabrika sahibi demişti bir yerlerde. Benim fabrikanın müdürü mü yok yoksa kötü mü çalışıyor bilmiyorum. Çay içtik, kahvaltı ettik sabah. Oradaki çocuklar da çalışmıyordu. Yiyecekleri getirdiler, masa küçük napsak dediler? Ellerinde tabaklar bunları nereye koysak şimdi diye bize sordular. Senin gücün daha fazla onların üzerinde niye kullanıyorsun dedi oğlum bir ya da iki hafta önce. O yüzden iyi davrandım çocuklara. Tabakları birbirine kattım. Boşları verdim. Bir daha gelmediler masaya. Kahkahalarla yüksek tonda çıkan erkek sesleriyle konuştular. Neyim eksik? Neden bana gelmelerini bekliyorum diye sordum kendime. Yanıt bulamadım. Çocukları kendi hallerine bıraktım. Çay bitti, kahvaltı bitti. Ben çıktım. Sokaklarda yürüdüm. Eve gitmek istedim sonra sokaklarda gezmek istedim. Karar veremedim. Bir cizgide durdum sağa mı sola mı adım atsam bilemedim. Çizgi inceydi.
21 Ekim 2016 Cuma
Edepli
Edepli. Ne kötü bir günde geldi bu kart. Değilim. Yalaaaan! diyen o salak iç sesimi de şöyle bir duvara fırlatasım var. Edepliyim, hem de çok. Anneannem bize Adabı Muaşeret kitabını okuturdu. Saçlarınız ıslak olmasın misafirin karşısına çıkınca, fazla gülmeyin...genç kızlar o kadar gülmez, tırnaklarınız temiz olsun, eteğinizde sökük olmasın. Ay her yerim sökük olsa kime ne be! Ne edebi. Hepimizin içinden çıkmayı bekleyen o edepsiz kadını istiyorum. Şöyle ağızını yaya yaya konuşsa, dilimin ucuna kadar geldi ama demedimleri olmasa. Aklına geleni ağızı söylese. Salaksın sen dese birisine, beceriksiz dese. Dekoltesi çok, dili bozuk olsa. Olsa da çıkmıyor işte. Şu arasıra gelen psikosomatik nefes bozukluğumun sebebi o edepli kadın olmasın. İçeride bekliyor. Gardiyan gibi. Nefesimi yokluyor. Fazla coşku iyi değildir, yaşamı öyle kocaman kocaman almayacaksın içine. İçinden çıkmayın bekleyen o coşkuyu da tıkmak gerekir tekrar içeriye diyor. Ay bu karı hiç yorulmuyor. Yıllardır habire çalışıyor. Uyku da uyumaz ki bu, o uyurken kaçayım. Kaçmak. Gecenin bir saatinde herkes uykudayken kaçmak, arabayı ittirerek köşeye kadar yürütüp orada kontağı açmak ve gecenin içinde kaybolup sabaha kimse uyanmadan dönmek. Ablam öyle yapardı. Ben de bekçi gibi dönmesini beklerdim. O zaman da varmış bu edepli orospu. Babamlar fark etmesin diye çok uğraşırdım. Bir sabah geç geldi. Eve çabuk girsin diye kapıyı açtım. Babam "Kim var orada?" dedi. "Ben." dedim. "Kediyi dışarı çıkartıyordum" dedim. Babam merdivenleri çıkıp odasına giderken kedi yanından geçip aşağıya iniyordu.
20 Ekim 2016 Perşembe
Zamana

Bir An
15 Ekim 2016 Cumartesi
Gidemem

13 Ekim 2016 Perşembe
Zaman
Zamana karşı yarışıyoruz. Hepimiz. Pişman mıyım? Bilmiyorum. Zamana inanmıyorum. Ona karşı yarışmak saçma kalıyor. Zaman bizim algımız. Güneş doğuyor, ay çıkıyor ve biz zaman geçti diyoruz. Kolumuzda, duvarlarda saatler, takvimlerde sayfalar bu akışı bölüyor. İnsan zavallı bir yaratık bazen. Akışı bölmeden yapamıyoruz. Baş edemiyoruz. Bölmeyi parsellemeyi seviyoruz. Kontrol duygusu veriyor. Ülkeleri bölüyoruz. Burası senin burası benim diyoruz. Ama kuşlar akıyor. Pasaportsuz sınırları geçiyorlar. Sınırlar gerçekten var mı? Gerçek olan ne var? Gerçek diye bir şeye neden ihtiyaç duyuyoruz? Yine kontrol. Kontrol edemeyeceğimiz bir dünyayı kontrol etmeye çalışmak saçmalık. Saçmalıyoruz. Gerçek diyoruz. Hatta susmuyoruz, sürekli birbirimize bu gerçeği anlatmaya çalışıyoruz. Bazen susmak istiyorum. Susup hiç konuşmamak. Dersin ortasında boşverin bunları demek istiyorum. Amma çok konuşuyoruz. Bildiklerimizi amma çok anlatıyoruz. Gerçek miş gibi. Şu anda ben bunu yazarken, bir başka ben de uyuyordur belki de, bir diğeri bir yerde dans ediyor, bir diğeri şarkı söylüyordur. Belki bir sporcu bile vardır aramızda. Akmak güzel birşey ama tabi dağılırdı herkes. O kadar abarttık ki çocuklar gibi bize söylenenleri yapıyor, doğru ve yanlış kutularını açıp komutları uyguluyoruz. Kaç kişi gerçekten özgür ki biz kölelerden bahsedebiliyoruz? Hepimiz köle değil miyiz? Kendi zihnimizin, saatlerin. Bir de zaman yönetimi diye bir eğitim vermiştim. Komik. Olmayan, elle tutulmayan birşeyi nasıl yönetirsin ki? Zaman sadece biz ona isim koyduğumuz için var. Adına saat, dakika dedik. Dün dedik, yarın dedik, akşam ve sabah dedik. Şu anda dışarıda hava karardı...bunun sabah olmadığını gerçekten kim söyleyebilir ki?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)