“Sabah görmeden karar vermeyin, lütfen”
Böyle demişti dün akşam turunculu güzel kadın. “Çok beğendim” dediğimde
ellerimi tutup bunu istemişti benden. Sabah uyandım. Beton binaların, çöp
kamyonlarının, yapılacak işlerin ve gidecek yerlerin giderek silikleşen
gölgesinde uyandım. “Yat, uyu biraz daha” desem de uyandım. Alışacak iç saatim,
gevşeyecek bedenim, esneyecek ruhum. Herşey çok yavaş, herşey esniyor. Güne
hazır, sırtımda kalemim, kağıtlarım, zihnimde alıştırmalarım, kalbimde heyecan
çıktım yola. Boşluk içinde sonsuz uzanan zaman. Taze otlar, taze sebzeler,
meyveler beni karşıladı. Denize bakan bir masa seçtim. Saate baktım hep. Gitmem
gerekiyor, hazırlanmam gerekiyor derken uzun uzun oturdum. Erken vardım.
Çimlere uzandım. Bedenlerini esneten insanları izledi bedenim. Katılmak ile
katılamamak arasında kaldı. Onun da tadını çıkarttım. Nereye gideceğim, orada
ne yapacağımı bilmeden koyuldum tekrar yola. Dar, taşlı yollardan geçtim,
otlara değdim, çiçeklere dokundum, derin derin nefes aldım. “Şu merdivenlerden
yukarıya çıkınca,” dedi bir kadın. Köşeyi döndüm, merdiven uzadı. Sırtımda yüklerim
çıktım, çıktım, çıktım. Toplandık. Birer birer oturdu herkes minderlere.
Denizin sesi bize eşlik etti, ağaçlar gölgelerini üzerimize bıraktı, kalemler
kağıtların üzerinde kelimeleri yan yana getirdi, hikayeler döküldü, başka
yaşamların içine girdik, bir ömrü birlikte yaşadık, bin ömür olduk ve biz
yazdık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder