20 Mayıs 2016 Cuma

Kabak - İkinci gün sabah


“Sabah görmeden karar vermeyin, lütfen” Böyle demişti dün akşam turunculu güzel kadın. “Çok beğendim” dediğimde ellerimi tutup bunu istemişti benden. Sabah uyandım. Beton binaların, çöp kamyonlarının, yapılacak işlerin ve gidecek yerlerin giderek silikleşen gölgesinde uyandım. “Yat, uyu biraz daha” desem de uyandım. Alışacak iç saatim, gevşeyecek bedenim, esneyecek ruhum. Herşey çok yavaş, herşey esniyor. Güne hazır, sırtımda kalemim, kağıtlarım, zihnimde alıştırmalarım, kalbimde heyecan çıktım yola. Boşluk içinde sonsuz uzanan zaman. Taze otlar, taze sebzeler, meyveler beni karşıladı. Denize bakan bir masa seçtim. Saate baktım hep. Gitmem gerekiyor, hazırlanmam gerekiyor derken uzun uzun oturdum. Erken vardım. Çimlere uzandım. Bedenlerini esneten insanları izledi bedenim. Katılmak ile katılamamak arasında kaldı. Onun da tadını çıkarttım. Nereye gideceğim, orada ne yapacağımı bilmeden koyuldum tekrar yola. Dar, taşlı yollardan geçtim, otlara değdim, çiçeklere dokundum, derin derin nefes aldım. “Şu merdivenlerden yukarıya çıkınca,” dedi bir kadın. Köşeyi döndüm, merdiven uzadı. Sırtımda yüklerim çıktım, çıktım, çıktım. Toplandık. Birer birer oturdu herkes minderlere. Denizin sesi bize eşlik etti, ağaçlar gölgelerini üzerimize bıraktı, kalemler kağıtların üzerinde kelimeleri yan yana getirdi, hikayeler döküldü, başka yaşamların içine girdik, bir ömrü birlikte yaşadık, bin ömür olduk ve biz yazdık.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder