20 Ekim 2016 Perşembe

Zamana

Zamana bak sen...ne kadar küstah! Herşeyi alıp götürüyor. Silip süpürüyor. Geriye kırıntı bırakmıyor. Biz onu yakalamaya çalışırken, o kahkahalarla kaçıyor. Saati kolumuza, duvarımıza koyuyoruz. Farklı, süslü, dijital, analog saatler yaratıyoruz. Zaman bize gülüyor. Neyi yakalamaya çalışıyorsunuz diye soruyor. Sorusunu duyup çocuklar gibi kulaklarımızı kapatıyor "lalalalalalaala" diye avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz. Bir dakika sonra hayatın ne olacağını biliyormuş gibi yaşamaksa bizim sıkıntımız. Ukalayız o yönden. Sanki günler geceler hep birbirine akacak. Bazen birisiyle sohbet ederken...dışarıda yağmur varsa hele, bir de loş ışıklar sıcaklık vermişse odamıza, önümüzde çay, dilimizde yarına dair planlar dolanırken zaman gelir oturur yanıma. Duyarım onu. Üşürüm birden, ufalırım. O zaman gülmez, kahkaha atmaz. Sessizce dinler sohbetimizi. Bir an bakarım karşımda oturan dostuma, duyarım kendi sesimi, konuştuklarımızı, hissederim oturduğumuz mekanı ve bilirim bir gün hiç biri olmayacak...hepsi uçup gidecek. İşte o zaman herşey anlamsızlaşır, o an hariç. Duramam o anda çünkü zamana ayak uydurmak çok zor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder