6 dakikalık yazılar...saçmalama hakkı, özgür yazma, serbest yazılar...hepsi sadece günde 6 dakika
19 Kasım 2016 Cumartesi
Kalabalık
İçimde bir kalabalık dolanıyor. Kadınlar, erkekler, çocuklar. Konuşmadan, birbirlerine dokunmadan geçiyorlar. Ne yaptıkları belli değil. Yüzleri gülmüyor, omuzları düşük. Yollara dökülmüş renkli iplikler. Birisi kesmiş, kimse farketmemiş. Aralarındaki bağların yokluğundan habersiz yürüyorlar. Yemek yiyorlar, sokaklarda geziyorlar, dükkanların renkli, süslü hayallerine kanıp, ceplerinden çıkarttıkları kağıt parçalarını uzatıyorlar. Paketlerle taşıyorlar soğuk evlerine cansız mutlulukları. Kurulmuş bebekler, yüzlerinde fabrikadan çıkan bir gülümseme, çocuklara yakışmayan kırmızı dudaklarla, rimelli kirpiklerle, sırtlarındaki kurgular bitene kadar dans ediyor. Güldürüyor bazen insanları. Paketlerden yemek yiyor, kutudaki dünyaya dalıp geceyi tamamlamayı bekliyorlar. Gözleri kapanıyor, kapıları açılırken gerçek dünyaların. Karanlık odalarda sürekli kayboluyorlar. Çocuklar ağlıyor, adamlar yapmamaları gereken şeyleri yapıyor, kadınlar gözlerini kapatıp susuyor, dudakları mühürlü. Yıllar öncesinden bir kıvılcım düşüyor rahimlere. Sevişmek adına şuursuz çırpınmalar söndürüyor kıvılcımları. Kadınlar uyuyor. Çocuklar rahime düşüyor. Ateşsiz odalarda büyüyor, doğuyor, kız oluyor, oğlan oluyor. Bir canavar yükseliyor toprağın altından. Gözleri kırmızı sarı, dili uzun, silkiniyor, geriniyor, doğruluyor. Kanatlarını tek tek açıyor. Kadınların uykularına süzülüyor, rahimlere üflüyor. Kıvılcımlar ateş oluyor. Kadınlar derin uykulardan, karanlık odalardan, şuursuz çırpınmalardan uyanıyor.
10 Kasım 2016 Perşembe
Değilsiniz
"Değilsiniz!" Bağırıyordu. Herkes şaşkın gözlerle, bazıları deli görmüş insanların dehşetiyle ama hepsi bakıyordu.
"Duydunuz mu beni? Değilsiniz dedim!" Kadın yürüdü. Etrafında çember oluşturmuş insanların çemberi onun geçtiği yerde genişledi. Gidecek yerleri kalmayanlar duvara iyice dayandılar. Değildiler. Onlar da biliyordu ama böyle düpedüz de söylenmez ki. Ne kadar çok şey söylenmiyor. Ayıp olur, kırılırlar, üzülürler. "Sahtekarsınız hepiniz! Siz gerçek değilsiniz... iyi insanlar değilsiniz!" Gözleri açılmış, beyazları kızarmıştı. Haklıydı belki de. Çemberde duran birkaç insan başını eğdi, onunla yüz yüze gelmemek daha iyidi. Deli olunca yapacak birşey yoktu ki. En iyisi susmak, geçmesini beklemekti. Hiç akıllarına gelmedi birlikte adım atmak. Hiç düşünmediler. "Zeki de değilsiniz! Hepiniz boksunuz! Bok! duydunuz mu beni!" Yine bağırıyordu. Sanki duramayacakmış, konuşmazsa söylememek üzere biriktirdiği her yaşanmışlık öfke kıyafetini giyip kendini ortaya atacaktı. Oysa o öfkeli değildi...eskiden. Ne olduysa bir sene önce olmuştu. Ondan önce gelirdi kadın buraya, dolanır, bir iki sohbet eder, iyi para bırakıp çıkardı. Çoğu zaman sarhoş olurdu...
"Duydunuz mu beni? Değilsiniz dedim!" Kadın yürüdü. Etrafında çember oluşturmuş insanların çemberi onun geçtiği yerde genişledi. Gidecek yerleri kalmayanlar duvara iyice dayandılar. Değildiler. Onlar da biliyordu ama böyle düpedüz de söylenmez ki. Ne kadar çok şey söylenmiyor. Ayıp olur, kırılırlar, üzülürler. "Sahtekarsınız hepiniz! Siz gerçek değilsiniz... iyi insanlar değilsiniz!" Gözleri açılmış, beyazları kızarmıştı. Haklıydı belki de. Çemberde duran birkaç insan başını eğdi, onunla yüz yüze gelmemek daha iyidi. Deli olunca yapacak birşey yoktu ki. En iyisi susmak, geçmesini beklemekti. Hiç akıllarına gelmedi birlikte adım atmak. Hiç düşünmediler. "Zeki de değilsiniz! Hepiniz boksunuz! Bok! duydunuz mu beni!" Yine bağırıyordu. Sanki duramayacakmış, konuşmazsa söylememek üzere biriktirdiği her yaşanmışlık öfke kıyafetini giyip kendini ortaya atacaktı. Oysa o öfkeli değildi...eskiden. Ne olduysa bir sene önce olmuştu. Ondan önce gelirdi kadın buraya, dolanır, bir iki sohbet eder, iyi para bırakıp çıkardı. Çoğu zaman sarhoş olurdu...
3 Kasım 2016 Perşembe
Ufuk
Ufuk çizgisi güzeldir. İnsan oraya bakar ve birşey umabilir. Bugün ufuk çizgisi kaybolmuş. Sabah uyandığımda göremedim. Sis dedi haberlerde. Vapurların düdüğünü duydum uzaklardan. Bekledim kalksın tekrar göreyim diye. Çay demledim önce. Sonra buzluktan aylar önce dondurduğum simidi aldım. Ekmek kalmamış. Mikrodalgada çözdüm simidi, kestim, ekmek kızartma makinasına attım. Tekrar pencereye gidip sisin arasından şehri görmeye çalıştım. Biraz hafiflemiş miydi? İnsan görmek istediğini mi görür, gerçekleri mi? Bilemedim. Makina simitleri attı. Krem peyniri sürdüm üzerine dilimlerin. Çay poşetti bu sabah. Üzerinde köpük oluyor sevmiyorum ama n'apalım. Bu sabah da böyle olsun. Televizyonu açtım simidi yerken. Bir kadın yemek yaptı, ben izledim. Buzdolabında birşey kalmadı. Alışveriş yapmak lazım. Sis kalkınca çıkmaya niyet ettim. Kahvaltı bitince masayı toplamadım. Koltuğa uzandım, bir başka kadının tatlı yapmasını izledim. Uyumuşum. Rüyalarımda canavarlarla boğuştum. Sisin içinden çıkıp gülümsüyorlardı. Seni de gördüm. Suratın pek asıktı. Mutsuzum kurtar beni dedin. Kapıma kurtarıcı yok, yarın arayın yazısı astım. Masası vardı ofisimin. Başka birşey yoktu. Penceresi vardı, bir bahçeye bakıyordu. Baktım, bahçeyi göremedim. Her yer sisti. Kapı altından, pencere kenarından sızıp odama girdi. Boğuluyordum. Uyandım. Seni aradım. "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakın veya tekrar deneyin" diyen metalik sesi seni niyet ederek dinledim. Akşam oldu şimdi. Uykum da geldi. Yatmadan önce pencereden baktım. Sis kalkmamıştı. Sanırım gitmeye de pek niyeti yok. Ufuk çizgisini bir daha hiç görmeyeceğim hislerimi yorganın altına gömdüm. Gözlerimi kapatık kabus görmemek için dua ettim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)