21 Eylül 2015 Pazartesi

Roman Taslakları 13


Aynalarda kendine bakıyorsun, suçlu arar gibi. Suçladığın hep kendin oluyorsun sonunda. Sen birşey yapmadın kızım. Adam başkasını sevdi. Hayat bazen bu kadar yalın, bu kadar düz oluyor. İnanmak bize zor geliyor. O gitmek isteyince senin değerin mi düştü kızım? Kimse belirleyemez bir başkasının değerini. Bana kızgınsın biliyorum. Yine terk edildin onu da biliyorum. Baban bana yetmedi kızım. Evim, ailem, sen...bunlarla doyamadım ben. Seni sevdiğimi sana göstermek uğruna kendimden vazgeçemedim kızım. Belki de insan dediğin bu kadardır. Seni var etmek için kendimi yok edemedim. Belki kendimi daha çok sevdim. Suçlu aramak ne işine yarıyor. Yıllarca suçlamadın mı beni? Şimdi aldın evini açtın. Ne oldu? Güldün bu sabah aynadaki aksine. Sonra kızdın. Gözlerinin altındaki torbaları çekiştirip, yüzünü gerdin. Güzellik tende başlamaz kızım, tene yansır. Ne çirkin kadınlar, adamlar tanıdım...ruhunu gösterdiğinde güzel olduğunu fark ettiğim. Çekiştirme yüzünü, bakıp durma sadece teni gösteren aynalara. Gülmek içten gelir kızım. “O beni güldürüyor, seninle eskiden güldüğümüz gibi gülüyoruz.” dedi biliyorum. Kızma kendine, suçlu arama. O sahte gülüşlerle kandırmaya çalışma kendini. Sen gülmeyi ne zaman bıraktın, ruhun onu hangi çekmeceye kaldırdı, git onu bul. Ruhunu geri çağır, ona güzellikler yaşat ki tekrar kahkaha atsın. O zaman aynaların yalanlarına kanmayacaksın kızım, belki o zaman biz seninle birbirimize bakabileceğiz. 

19 Eylül 2015 Cumartesi

Roman Taslakları 12


Yıllar içinde anladım herşeyin annelerle başladığını ve ancak orada biteceğini. Benim annem hiç beni bırakmadı, nefes aldırmadı, her an yanımdaydı, yemekler pişirdi, ütüler yaptı, saçlarımı taradı. Ben onun herşeyi oldum. Çok sevilerek büyüdüm kızım. O kadar sevildim ki nefes alamaz oldum, boğuldum. Gücüm yettiğinde de ittirdim, uzaklaştırdım. Babanda aldım soluğu. O benim kaçışımdı, annemin nefesinden kurtuluşumdu. Belki de seni o kadar kolay bırakabilmem bundandır, kim bilir. Anneannen, sen doğduğunda çoktan ölmüştü, onu tanımanı isterdim. Ben ikinize de yaramadım, belki siz birbirinize iyi gelirdiniz. Onun kabullendiği tüm kalıpları red ederek büyüdüm ben. Sen o kalıpların hepsini kabullendin, anneannen gibi, sevdin onları, belki de bana inat. İyi bir eş, iyi bir anne olursan kimse seni terk etmez sandın. Ne çok mücadele verdin bu boktan sıfatlar için. O kadar bağlandın ki o sıfatlarına, tanımlarına esnekliğini kaybettin kızım. Kaskatı kaldın. Akmayan nehirlerin kenarına ev yapılmaz, kimse orada fazla kalmaz kızım. Durgun sular kirlenir, hastalık barındırır. Akman lazım kızım. Ak, daha da geç olmadan.

4 Eylül 2015 Cuma

Roman Taslakları 11


Bir çocuk Bodrum’da sahile vurmuş. Dinlemek istemiyorum. Televizyonu kapatıyorum, tam da ölmüş dediklerinde. Savaş, dağılan ülkeler, dağılan aileler. Bilinmezliğe can havliyle kendini atan insanlarla doluyor içim. “Başka çaresi kalmasaydı, insan denizin ortasında bir bota çocuğunu bindirir miydi?” sorusu sabahtan beri beynimde dolanıyor. İkinci dünya savaşında çocuklarını trene bindiren yahudi ailelerin fotoğrafları geliyor gözümün önüne. İngiltereye tek başına yolladıkları çocuklar, ellerinde ayıları, çantaları, gözlerinde dehşeti hatırlıyorum. Bir kahve koyuyorum kendime. Her gece gidip bakardım kızlara. Uyudular mı diye bakıyordum sözde. Nefeslerini dinlerdim hep. Sevmenin ötesinde sevdim onları anne, içime çektim kokularını. Kendimde eksik hissetiklerimi hep onlarda yaşamaya çalıştım belki de. İnsan o kurtulsun diye ayrılmayı göze alıyor, bilinmeze yolcu ediyor. Belki de haber alamayacağını bile bile onu gönderiyor. Yalnız kalacağını korkacağını, ağlayıp yardım alamayacağını düşünürken yollamak ve ummak, daha iyi bir geleceğe gittiğini. Sen geliyorsun aklıma anne. Kafam karışıyor. O televizyonu kapattığımda sahile vuran çocuk orada yatarken ben dolaptan etleri çıkartıyorum. Soğanı doğrayıp kavuruyorum. Akşama yemek yapmak gerekiyor. Balkonda şarap içiyorlar, kahkahaları geliyor. Hayat normalmiş gibi devam ediyor. Belki de normal olan budur anne. Ne bileyim, ben de şaşırdım normali. Otomatiğe bağlanmış gibi ilerliyorum dünden beri. Zihnimden onları çıkartamıyorum. Hayallerimde o güzel bir kadın, güzel sevişiyor, kocamı içine alıyor, ona gülüyor. Kovuyorum, görüntüler gitmiyor. Bir onları bir çocuğu görüyorum. Soğanları kavuruyorum. Güneş yavaş yavaş iniyor. Işıkları sarı sarı vuruyor binalara. Soğan kokusu mutfağa yayılıyor. Tencereyi karıştırırken müştemilata takılıyor gözüm.

3 Eylül 2015 Perşembe

Roman Taslakları 10

Derin denizlerde yüzmek cesaret ister kızım. Dalmak, nefessiz kalmak, yüzeyde varlığından bile haberdar olmadığın bir yaşama şahit olmak. Orada olmadıkları gün, bildiğin, yüzeyde gördüğün herşeyin değişeceğini anlamak. Korkmamak bilmediklerinden belki de derine dalmak. Varlığını bilip ona göre yüzmek. Sen hiç derine dalmadın kızım. Cesaretsiz yaşadın, hep korktun. Ayağını doğru yere basmaya çalıştın, bastığın yerler seni ürküttü. Dokunduklarını, gereğinden fazla sandın. Duygularından kaçma, yüzeydeki davranışların derinlerde yatan fark etmediğin nedenlerini, yaşanmışlıklarını sadece izle. Değiştiremeyeceklerini, yaşanmış ne varsa kabul edip yüzmeye devam et. Belki de savaşı bitirebilirsin. Ben bitirdim. Seni bıraktım diye kendimi suçlamayı bıraktım. Hatalarımın hepsi benimdi, hepsini kabul ettim. Nereye bastığımı bilmesem de basmadan yaşayamayacağımı anladım. Bastığım her taş içimdeki korkuyu aldı götürdü. Yüzmekle yetin kızım, yüzerken mutlu olmayı bil. Ne zordur bunlar kızım, ne zordur o derin sularda yüzme cesaretini göstermek. Canavar sandıklarınla yüzleşmek ve belki de canavar olmadıklarını fark etmek. Savaş bittiğinde boşlukta kalmak. Kalabilmek. Nefes alamadığım, canımın acıdığı, hata yaptım sandığım çok denize girdim. Kendimi teslim ettiğimde boşluk beni karşıladı. Boşluğu doldurma arzusuna isyan ettim hep. Boşlukları doldurmayı bıraktım,  oturup bekledim. Boşluğa izin verirsen kızım, gelmesi gereken her neyse o gelir. Buna güvensen rahatlayacaksın. İyiye, kötüye takılmadan, hiç birşeyi etiketlemeden herşeye şahit olmak zordur. İzin ver kızım...başkalarına, kendine ve yaşama izin ver. Kontrol sende değil hiç olmadı.

2 Eylül 2015 Çarşamba

Roman Taslakları 9

İnsan kendi çocuğunu nasıl terk eder anne? Kendi içinden çıkarttığını, parçanı bırakıp gidecek kadar seni iten, dayanamayacak kadar daraltan neydi? İçim boş. O boşluğa dalıyorum. Kuyulara dalma kızım derdin. Dalıyorum, belki de sana inat. Dokuz muydum, on mu? kim bilir. Sen hatırlıyor musun anne? Okul sonrasındaydı. Mutfakta sıcak börek, çantamda sana anlatacaklarımla eve geldim. Soğuk, kokusuz bir mutfakta oturan babamı buldum. "Annem?" Garip bir soru aslında. "Çıktı. Gelir" demişti. Herşeyi belki de o an anlamıştım. Belki de bir yanım senin gideceğini hep bildi, hep tedirgin yaşadım. O güne ait hatırladığım bir rahatlama hissi var, bir yere yerleştiremediğim. Babam sandviç yaptı bana, salamlı, kaşarlı. Yavan, kuru, tatsız bir geceye uygun tatsız, sessiz bir sofrada yedim sandviçimi; çantamı odaya koymadan, formamı değiştirmeden. Buzdolabının mekanik uğultusu, sokaktan geçen arabaların yağmur suyunu delen lastikleri, giderek uzaklaşan motor sesleri seni evimizden, o mutfaktan, benim yaşamımdan aldı götürdü. Ağır bir boşluğa karardı gece. Babam gazeteye bakar gibi oturdu. Sayfa çevirmedi. Arada telefon gelince "Bilmiyorum" dedi sık sık o gece arayanlara. Ne bir mektup, ne bir açıklama vermeden yok oldun anne. Jack denen o pezevenkle Hindistan'ın ve birbirinizin her köşesini keşfederken hiç mi düşünmedin okuldan eve geldiğimde karşılaşacağım o soğuk mutfağı. İnsan kendi çocuğunu nasıl terk eder anne? "Baban vardı kızım" demiştin yıllar sonra sana sorduğumda. Babam. Kendin tahammül edemediğin adamı bana bırakıp gittin anne.